top of page

(3. Gün) San Sebastian: Normal Bir San Sebastian Günü ve Dos Mas Txakolis

Son 2 ayda verdiğim tüm kiloları 5 gün içinde geri almışken nadir normal yemek yediğimiz günlerden biriydi bu. Gerçek bir San Sebastian günüydü, hava güzeldi, hafta içiydi... Kahvaltılarımızı evde yapıyoruz, kaldığımız yerin etrafında kahvaltı yapabileceğimiz bir yer de yok, evde bahçemizde takılmayı da seviyoruz açıkçası.

Mustafa bir kenarda Şibumi okuyor; ben bazen Saatler okuyorum, çoğunlukla muzurluk yapıyorum; evde sıkılmış kız çocuğu misali eteklerimi havalandıra havalandıra dışarı çıkmak istiyorum. Kimse beni dışarı çıkarmazsa bir yetişkin gibi kendime bir içki koyup somurtarak bahçeye çıkıyorum. Olabildiğince sıradan bir günün rutini bu işte bizde...

Eteklerimi artık kafama geçirdiğimden olsa gerek, Mustafa beni aşağı pintxos yemeye götürmeyi kabul etti... Ben sürekli fotoğraf çeken bir insan değilim, pek de hoşlanmam fotoğraf çekmekten. Ama burada artık bir zorunluluk oldu, çünkü kesinlikle hatırlayamıyoruz.

San Sebastian'da akşam beklediğimden erken başlıyor; bir Barcelona değil mesela... Tam 19.00'da artık kepenk açıyor pintxosçular. Evimizden salına salına aşağı indik bir şeyler yemeye ki yaklaşık 1.5km sürüyor yol ama her köşeyi döndüğümüzde gördüğümüz deniz ve kumsal yolu çok keyifli hale getiriyor. Ayrıca yediğimizi yakmanın tek yolu da bu, bu tatil bittiğinde bizden bir biz daha çıkacak diye endişe ediyorum.

San Sebastian'ın küçük sokaklarını çok sevdim. Özellikle İtalya'ya benzediğini düşündüğüm her an Barok örnekleriyle karşıma çıkıp beni kendime getirmesini daha da çok sevdim. Santa Maria del Coro Bazilikası gece gençlerin toplanıp içtikleri yerlerden biri. Önüne denk gelen ufak bir sokak dışında tamamen korunaklı bir alanda ve Üzerinde şöyle bir iş var. Adı The Harmony of Sound. Heykeltraşı: Maximilian Palzmann. Bazilika'nın içine mi yoksa dışına mı refere ediyor bilemiyorum, ama başlı başına cürretkar bir hareket 1774 yılında yapılmış bir binanın üzerine 2014'te böyle bir heykel koymak. Ama plastik sanatlar anlayışı değiştikçe, kendini geliştirmeye çabalayan tüm köklü koleksiyonerlerin başına geliyor bu: Bir klasik Venüs heykeli yanında minik renkli formsuz "şeyler" durumu...

Yemek aralarında ve sonlarında kendimize bir meydan bulduk, saat yönünde her gün bir barda oturuyoruz. Yukarısı otel sanırım bayağı sevdim ben meydanı. Floransa'daki Piazza di Repubblica'nın mini mini hali diyebiliriz ki orayı da çok severim. Her yer gibi 16'da kapanıyor sonra hava kararırken tekrar kalabalıklaşmaya başlıyor.