top of page

(2. Gün) Bordeaux: Belle Epoque

Fransa'da pazar akşam, pazartesi gün boyu ve salı öğlen istediğiniz bir restorana gitmek zordur. Siz ne zaman gidecekseniz o zaman kesin kapalıdır. Pazartesi zaten hepsi kapalıdır ve Mustafa'nın doğumgünü elbette bir pazartesi gününe denk geliyordu. O yüzden eldeki seçeneklerden kutlamaya uygun bir yer bulmaya çalıştım. Bence çok da fena olmadı.

Kahvaltısı olmayan yerleri sevmiyorum, çünkü bence Fransa'da olmanın 3-5 şartı var ve kahvatıda kruvasan yemek kesinlikle onlardan biri. Ancak Mustafa'ya geçen nazım ailenin geri kalanında işe yaramadı. Bir dahaki sefere kendimi yere atıp tepinmeyi düşünüyorum.

Pazartesi kalkıp kendimizi yine yollara vurduk. Tabi ki çok uzağa gidemedik kendimizi yine nehir kenarında yürürken bulduk. Şöyle bir tekne turu varmış. Kesinlikle ben yapmam, ama fikrini çok beğendim.

river cruise

Annemlerin peşinde bir sağa, bir sola ya da daha doğrusu Mustafa babamın peşinde bir sağa, bir sola koştururken; ben annemin yanında bizi kaybetmemesini sağlamaya çalışırken kendimizi şu kilisenin içinde bulduk.

Eglise Catholique Saint Louis Des Chartrons

Eglise Catholique Saint Louis Des Chartrons

Eglise Catholique Saint Louis Des Chartrons

Kilisenin karşısında, yan yana antikacılar ve bir bit pazarımsı görünce bizimkileri kaybettiğimizi anladık. Onlar da bizi kaybettiklerini anlamış olmalılar ki "Mustafa'yı peşimizden sürüklemeyelim, çok sıkılmasın!" diyerek bizi azad ettiler. 35 yıllık çocuklarıyım bir kere böyle muamele görmedim :(

İçimizde neden olduğunu bilmediğimiz bir park aşkı var. Park gördük mü gidip oturuyoruz. 5-10dk bile olsa hiç fark etmez. Otoban kenarındaki yeşilliklerde mangal yapan amcalar gibi Jardin Public'lere olan özlemimiz...

jardin public

Akdeniz kenarında olmayan şey bu mimari işte... Mesela İtalya'nın her şeyine bayılıyorum; o köylerin iki katlı mimarileri, minimalliği ve işlevselliği evet kesinlikle bazen ihtiyaç duyduğum şey bazen o. Ama bir şehri dolaşırken büyülenmeyi seviyorum. Tüm meydanları seviyorum da kuzeye gittikçe daha çok etkileniyorum diyelim mesela.

Bu bisiklet konusunu kaçıncı açışım bilmiyorum, ama gerçekten gördükçe gözlerim doluyor. Şehirde bisiklet kullandığım kısa zaman diliminde "acaba önce ezilir miyim, yoksa tacize mi uğrarım"ı tarttığım heyecanlı hayatım, gözlerimin önünden akarken arkasında tekerlekli çocuk arabasıyla dağlarda bayırlarda tek başına dolanan kadınlar olunca konu, gözyaşlarına boğulmam normal diye düşünüyorum.

Bir de bazen böyle bir şey görüyorum işte... O zaman dünya duruyor, o zaman neden diye soruyorum. Biz neden bu kadar açık fikirli ve barışçıl olamıyoruz. Biz de barış istiyoruz, ama birbirimizin kulağına kısık sesle söylerken bile çekiniyoruz. Oysa bu:

Akşam yemeğine, bir bilinmezliğe doğru yola çıktık. Bir önceki gün önünden geçerken güzel gözüküyordu ama dekorasyonun içerikle bir ilgisi olmadığını zaten hepimiz biliyoruz.

Belle Epoque, aslında 1871 yılında biten Fransa-Prusya Savaşı'yla 1914 başlayan 1. Dünya Savaşı arasındaki bir barış dönemi. Fransa'da başlasa da günümüzde o dönem için kullanılıyor. Sanayi Devrimi'yle birlikte halk eğlenebilecek kadar zaman ve para buldu. Toulouse-Lautrec'in posterlerinin sanat eseri sayılması, Moulin Rouge'un yükselişi bu döneme ait hep. Fransa'da cafe kültürü yaygınlaşırken İtalya'da moda, İspanya'da festivaller, Amerika'da ise sirk kültürü kabuk değiştirerek bu döneme damgalarını vurdu.

Belle Epoque, çok keyifli bir Fransız restoranıydı. Tahtada yazan kısa menüsünün neredeyse her tabağını yedik. Geleneksel tarzda pişirilen yemeklerin çoğu, korkularımı haksız çıkartacak kadar güzeldi. İçeriyi ise fotoğraflardan bakıp siz değerlendirebilirsiniz.

Böyle bir yemek yedikten sonra Bordeaux sokakları daha bir sevimli gelmeye başladı, güzel binalar, güzel insanlar, güzel ışıklar... Resmen öncesi/sonrası fotoğrafları gibi... Herkesin yüzü, gözü gülüyor... Mutlu olmak ne kadar kolay aslında ve ne çok sebep var...

Doğum günün kutlu olsun sevgilim... Niceleri birlikte, gezerek, yiyerek, içerek el ele olsun.

takıp edın 

  • Instagram Clean
  • w-facebook

baska ne var 

bottom of page