top of page

(14-15-16. Gün) Kıyısıyla Köşesiyle: Barselona

Not: bu yazıyı yazarken aynı yerlerde ve başka yerlerde çekilmiş fotoğraflarımız olduğu aklıma geldi ve içimdeki canavarı dışarı çıkarttım :) Bu yazı Barselona'nın çok ufak bir kısmını, büyük ihtimalle asla yolunuzun düşmeyeceği bir kısmını anlatıyor. Eğer orada yaşayan, kafa dengi bir tanıdığınız varsa mutlaka size kapalı partiler, alternatif konserler, kendi başınıza bulamayacağınız takılma mekanları ilgili bilgi vermesini isteyin. Benim yazdıklarım bizi ilgilendiren kısmıyla ilgili olduğundan şehrin çok ufak bir kısmını kapsıyor.

Bunun daha güzel bir yazı olmasını isterdim! Gerçekten isterdim! Ama şimdiki yazı bizim Barselona'da nereye gittiğimiz değil, nerelere gidemediğimizle ilgili olacak... Ama yine de baştan başlayalım değil mi?

Pazar sabahı gittik otobüs bekledik ve o otobüs uzun süre gelmedi, sonunda geldiğinde ise zaten artık geç kalmaya başlamıştık. Şehre inip havaalanına giden otobüsü sorduk (zaten binmemiz gerekeni kaçırdığımızı biliyorduk da, bir ihtimal işte) 40 dakika sonra kalkıp 50 dakikada gideceğini söyledi şoför... Paşa paşa kendimize taksi aramaya başladık. Bilmem söylememe gerek var mı? Ama iğrenç bir yağmur yağıyor bu sırada, yani sıradan bir San Sebastian günü... Sonuçta kendimize bir taksi bulup havalimanına gittik. Merak eden varsa hemen söyleyeyim, çünkü biz öğrendik: 30€ :))

Havaalanı dediğimiz yer Fransa sınırı! Bunu abartmıyorum, gerçekten Fransa sınırı... Bence Biarritz'den varmak daha hızlı bile oluyordur. Klasik bir kasaba havaalanı işte: 3 kontuvar açık, 3 gate var, 3 tane de görevli... Dolayısıyla uçağın saniyesi saniyesine kalkması çok büyük şok etkisi yaratmamalıydı bende aslında, ama yine de yarattı, çünkü bu bünye neler gördü, neler...

Barselona'ya indik, bindik otobüse Plaça de Catalunya'da doğru... Önümüzde bir çift, ama leşliklerini anlatamam size... Asla birlikte olmalarına normal şartlarda imkan yok, ama işte hayat bu; kızın başına ne geldiyse artık o adamla birlikte. Tüm yol zaten cilveleşmeler, elleşmeler... Önümüzde dediysem burnumuzun dibinde... Yolun sonuna doğru bayağı bayağı yiyişmeye başladılar ki ben böyle konularda açığımdır, ama öyle çirkin bir görüntü ki beni bir gülme tuttu; durduramıyorum... Gözyaşları içinde haykırıyorum bunların suratlarına; bunların hala diller kenetlenmiş... Neyse fantastik yolculuğumuzun sonuna geldik; indik otobüsten tekrar bindik taksiye (metroyla da gidebilirdik ama daha önce kaldığımız bir pansiyonda kaldık ve o mesafeyi yürümek için çok ağırdı bavullarımız) 5€ sonra oteldeydik. Biz kısa süreli kalışlarımızda seviyoruz bu pansiyonu. Hem ucuz, hem çok tatlılar, hem de El Born'da: Pension Ciudadela . Biraz gürültülü, ama İspanya'nın problemi bu: biraz gürültülü... Uzun süreli kalacaksanız kesinlikle sakin bir mahallede ev kiralamanızı tavsiye ederim.

Pansiyondan

Tam tren garının karşısında bir pansiyon ve sanırım benim garlara ve trenlere zaafım olduğu için ekstra seviyorum burayı.

Attık her şeyimizi ve yemeğe koştuk. Hemen arkada daha önceden bildiğimiz bir yer vardı zaten, La Taverna El Born gayet de güzel yemekleri var. Şu an olsa yerim :))

Akşam, Barceloneta'ya yürüdük. Biz bu sefer gitmedik, ama metro durağından sahile giderken Makamaka var. Yemekleri oldukça Amerikan tarzı ve müthiş sıralar oluyor kapısında, ama bir öğleden sonra üniversiteli çıtır garsonlar görmek ve çok iyi bir kaç kokteyl içmek isterseniz mutlaka uğramanızı tavsiye ederim.